22 Ara 2024
BT Content Showcase - модуль joomla Книги

Çini: Topraktan Gelen Sanat

KÜLTÜR & SANAT
Typography

Çini: Topraktan Gelen Sanat

Çinicilik, mineraller açısından zengin toprağın öncelikle şekillendirilip tabak, vazo, sürahi gibi eşyalar yapılıp daha sonra çeşitli desenlerle bezenerek 900-950 derecelik fırınlarda pişirilmesiyle çeşitli sanat eserleri üretilmesine verilen addır. Türk tarihinde çinicilik Orta Asya’daki Türk devletlerine kadar dayanan seramikçiliğin bir dalıdır. İlk örneklerine Müslüman Türk devletlerinden Karahanlılarda rastlanır ki bu da çini sanatının en az bin yıllık bir geçmişinin olduğunu ortaya koymaktadır.

Osmanlı döneminde ise temel olarak İznik ve Kütahya olmak üzere iki yerde çini atelyeleri yaygındı. İlk Osmanlı dönemi İznik çinileri, Bursa Yeşil Camii ve türbesinde (1421), Bursa Muradiye Camii'nde (1426), Edirne Muradiye Camii (1433) ve Çinili Köşk’te (1472) görülebilmektedir. Bunlar genellikle mozaik veya sırlı boya teknikleri ile üretilmiş çinilerdir. Bu dönem çinilerinde lacivert, mavi, turkuaz, siyah renkleri ağırlıktadır ve daha çok geometrik desenler kullanılmıştır.

Kütahya'da ilk çini örnekleri 14. yüzyılın sonlarında görülmeye başlanırken özellikle İstanbul'un çini ihtiyacını karşılamak için atelyeler kurulmuştur. Çinicilik en yüksek seviyesine Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde ulaşmıştır. Avrupa’ya gönderilen Türk çinileri batının seramik sanatını büyük çapta etkilemiştir. Avrupada’ki çinilerin rengi genelde solgun sarı-badem yeşili iken bu ihraç döneminde çimen yeşili ve Türk kırmızısı denilen domates kırmızısına dönüşmeye başlamıştır.

Daha sonraları hem sanat hem de teknik açıdan gerilemeye yüz tutan çinicilik gün geçtikçe önemini yitirmeye başladı. Evliya Çelebi (1611-1682) İznikte 9 çini atelyesi bulunduğunu yazar. Oysa I.Murat (1360-1389) devrinde atelye sayısı 300’ü bulmuştur. 18. yüzyılda çinicilik sanatının İznik'te tamamen kaybolmasıyla Kütahya bu alanda faaliyet gösteren tek yer olmuştur. Kütahya çiniciliği günümüze dek, değişik yoğunluk ve biçimlerde sürmüş; İznik çinisi gibi önemini yitirdiği bir dönem olmuştur. Ancak 19. yüzyıl sonlarında yeniden gözlenen canlanma ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında sağlanan devlet desteğiyle bu zengin geleneğin günümüze aktarılması mümkün olabilmiştir. Bugün görülebilecek çini örneklerinin diğer örneklerinden bazıları ise Edirne Şah Melek Paşa Camisi, Çinili Köşk, İstanbul Yavuz Sultan Selim Camii ve Türbesi, Haseki Medresesi, İstanbul Mahmut Paşa Türbesidir. Çini sanatı, işçiliği, renkleri ve desenleri ile görenleri kendine hayran bırakan Türk el sanatları arasında tartışmasız en önemli yerlerden birine sahip olan, her zaman korunup dünyaya tanıtılması gereken bir sanattır.

 

Porzellan: Kunst, die aus der Erde kommt

Die Herstellung von Porzellan wird bezeichnet als das Formen mineralreicher Erde zu Dingen wie Teller, Vasen und Kannen, die daraufhin bemalt und in 900-950 Grad heißen Öfen erhitzt werden. In der türkischen Geschichte reicht die Herstellung von Porzellan bis nach Mittelasien in die Zeit der Türkischen Reiche. Erstes Beispiel hierfür ist das muslimisch-türkische Reich der Karachaniden, die beweisen, dass diese Kunst bereits eine mehr als tausendjährige Geschichte hat.

Zu Zeiten der Osmanen sind es die Orte Iznik und Kütahya, die die Grundbausteine legten und verbreitet Ateliers hatten. Iznik-Porzellan der ersten Epoche der Osmanen ist an folgenden Orten zu sehen: Bursa Yeşil Moschee(1421), Bursa Muradiye Moschee(1426), Edirne Muradiye Moschee (1433) und Çinili Köşk (1472). Diese weisen eher die Technik der Verarbeitung von Mosaik oder glasierter Farbe auf. In dieser Epoche wurden überwiegend die Farben Marine, Blau, Türkis und Schwarz und die Formen waren meist geometrisch.

In Kütahya kamen die ersten Exemplare im 14. Jahrhundert zum Vorschein und man eröffnete nur zur Deckung der Istanbuler Nachfrage Ateliers. Den Zenit der Porzellanherstellung erreichte man zu Zeiten Sultan Süleymans (1520-1566). Die nach Europa gesandten Objekte beeinflussten sehr stark die Techniken der europäischen Stile. Zuvor war diese eher mit Farben wie trüben Mandelgelb oder Grün bemalt, jedoch später geprägt mit Farben wie Grasgrün oder kräftigem Tomatenrot.

 

Einige Zeit später jedoch verlor die Kunst des Porzellans aus technischer Sicht an Wert und begann Einbußen hinzunehmen. Evliya Çelebi (1611-1682) schreibt, dass es in Iznik 9 Ateliers gab. Jedoch zu Zeiten Murat I. (1360-1389) belief sich die Zahl über 300. Da im 18. Jahrhundert die Porzellankunst in Iznik völlig ausgestorben ist, war nur noch Kütahya als einziger Ort übrig geblieben. Die Kütahya Porzellankunst hat bis heute viele Phasen durchlebt. Es hatte auch wie die Iznik Kunst ihren Wert verloren. Jedoch gegen Ende des 19. Jahrhunderts erwachte sie zu neuem Leben und durch die staatlichen Unterstützungen der jungen Republik hatte sie es in die heutige Zeit geschafft. Weitere Objekte sind zu sehen im Edirne Şah Melek Paşa Camii, im Çinili Köşk, in der İstanbul Yavuz Sultan Selim Moschee, der Haseki Medrese und der İstanbul Mahmut Paşa Türbe. Diese Kunst, ihre Arbeit, Farben und ihre Formen bringen ihre Betrachter zum Staunen und nimmt unter der türkischen Handarbeiten eines der wichtigsten Plätze an und muss definitiv durchgehend geschützt und der Welt präsentiert werden.