İSTANBUL - Muhterem Dilbirliği
Yaklaşık altı hafta önce Almanya Başbakanı Merkel CDU genel başkanlığını bırakacağını açıkladı ve bu açıklamanın ardından CDU’da 7 Aralık Cuma günü için olağanüstü genel kurul çağrısı yapıldı. Olağanüstü kurulun ilk gündem maddesi genel başkanlık ve parti üst yönetimi seçimleriydi. Genel başkanlık seçimlerine katılan üç aday geçtiğimiz haftalarda, CDU’nun tüm bölge teşkilatlarını dolaşmış ve kendilerini tanıtmışlardı. Adaylardan biri, Merkel’in son yapılan CDU genel kurulunda, parti genel sekreterliğine getirdiği Annegret Kramp-Karrenbauer, diğeri 2009 yılında Merkel tarafından siyaset dışına itilen Friedrich Merz ve üçüncü aday ise Merkel hükümetinin federal Sağlık Bakanı Jens Span idi.
Geçen hafta cuma günü yapılan genel kurulda seçimler beklenmedik tarihi bir olaya sahne oldu ve CDU tarihinde genel başkan ilk defa ikinci tur seçimleri sonucunda seçildi. İlk turda hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamayınca, CDU’nun yeni genel başkanı ikinci tur oylama sonucunda belirlenebildi. Kurt politikacı ve halen Bundestag Başkanı olarak görev yapan Schaeuble’nin prenslerinden sayılan Spahn ilk turda elendi. Kramp-Karrenbauer ile Merz arasında yapılan ikinci tur oylamasında, ilk turda yüzde 45 civarında bir oy alan Kramp-Karrenbauer, bu turda oyların 517 sini alarak CDU’nun yeni genel başkanı oldu. İkinci turda Schaeuble’nin açıkça desteklediği Merz ise 482 oy alarak Merkel karşısında bir kez daha kaybetmiş oldu. Schaeuble gibi partinin ağır topları, partinin ekonomistleri ve ekonomi piyasası tarafından desteklenen Merz’in seçimi bu kadar az bir oy farkıyla kaybetmesi, CDU içerisindeki Merkel’e yönelik muhalefetin hangi boyutlarda olduğunu ve Merkel’in çekilmekle, nasıl yerinde bir karar aldığını ortaya koydu.
CDU genel kurulu sadece tarihi genel başkanlık seçimi ile değil, genel kurul öncesi ve genel kurul esnasında yaşanan gelişmelerle de akıllarda kalacağa benziyor. Parti üst yönetimi ve kurullar için yapılan seçimlerde pek bir sürpriz yaşanmazken, asıl sürpriz yeni genel başkan Kramp-Karrenbauer’in delegelere önerdiği genel sekreter adayında yaşandı. Federal sağlık bakanı ve genel başkan adaylarından Jens Spahn’a yakınlığı ile bilinen Paul Ziemiak’ın genel sekreterliğe önerilmesi, parti içi pek çok çevrede hoş karşılanmadı. Nihayetinde genel kurulda yapılan oylamada bu açık açık, yeni genel başkana hissettirildi. Çok değil, 2018 başında yapılan genel kurulda, Merkel’in genel sekreter adayı olarak sahne alan Kramp-Karrenbauer’in neredeyse yüzde yüze yakın bir oy alması ile karşılaştırıldığında, Paul Ziemiak’ın yüzde 63 gibi bir oy oranında kalması, Merkel’e olan muhalefetin parti içinde safları sıklaştırdığını göstermekte. Ziemiak’ın genel sekreterliğe getirilmesi ile CDU içindeki muhalefetin bir kısmını susturduğu düşünülse de diğer aday Merz’in temsil ettiği büyük parti içi muhalefet grubunun boş durmayacağı kesin.
CDU üst yönetiminde mezhep dengesi
Parti içi muhalefeti susturmak için genel sekreterliğe getirilen Paul Ziemak, parti içinde öteden beri sıkı bir Merkel muhalifliği ile tanınmakta. Ziemak, 2014'ten beri partinin gençlik teşkilatı Junge Union’un genel başkanı ve halen federal parlamento üyesi. Ziemiak'ın, Kramp-Karrenbauer ile genel kurul öncesi gizlice görüştüğü ve Kramp-Karrenbauer’in genel başkan olması halinde genel sekreterlik teklifi aldığı iddiaları genel kurulu hayli sarstı. Ziemak’ın ikinci tur oylama öncesi, çok yakın arkadaşı olan Spahn’a oy veren delegeleri, ikinci turda Kramp-Karrenbauer’e oy vermeleri için ikna ettiği ifade ediliyor. İkinci tur oylamada adaylar arasındaki oy farkının sadece 35 oy olması, Merz’in salt çoğunluk olan 501 oydan sadece 18 oy eksik alması, Ziemak’ın Kramp-Karrenbauer’in parti genel başkanı seçilmesindeki rolünü açıkça ortaya koymakta. Parti içinde azılı bir Merkel muhalifinin bu şekilde hareket etmesi sadece delegeleri değil, parti üst yöneticilerini de kızdırmış durumda. Kramp-Karrenbauer’in genel sekreterlik konusunda ahlaki davranmadığı ve partinin ilkelerine aykırı hareket ettiği ifade ediliyor.
Parti üst yönetimine seçilen isimlere baktığımızda oldukça önemli bir özellik dikkat çekiyor. Hessen Eyalet Başbakanı Volker Bouffier, Tarım Bakanı ve Rheinland Pfalz eyaleti CDU Başkanı Julia Klöckner, Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakanı Armin Laschet, Federal Savunma Bakanı Dr. Ursula von der Leyen ve Thomas Strobl genel başkan yardımcıları olarak seçildiler. Üst yönetime seçilenlerin mezhepleri de dikkat çekiyor. Sadece Bouffier ve Strobl’un protestan olduğu üst yönetimdeki diğer beş isim katolik. Bu sebeple pek çok çevrede CDU’nun “C” sinin artık Hristiyan değil Katolikliği ifade ettiği tartışılmakta. Üyelerinin üçte biri protestan olan CDU’da geçtiğimiz dönemde hem üst yönetimde, hem de hükümette protestanlar ağırlıktayken, yeni yapılan genel kuruldan sonra, parti üst yönetimi katoliklere teslim edilmiş durumda. Bilhassa yeni Genel Başkan Kramp-Karrenbauer’in konuşmalarında katolik öğretilerinin temel esaslarına yapılan vurgular dikkat çekiyor. Bilhassa, eşcinsel evliliklere karşı olması ve her fırsatta katolik inancını ortaya koyması, bundan bahsetmesi, Kramp-Karrenbauer’in CV’sindeki “katolik” ibaresinin sadece biyografisini süslemek için yer almadığını da gösteriyor. Parti üst yönetimindeki bu değişiklik önümüzdeki dönemde, göçmen ve Müslümanlara yönelik politikalarda bir değişikliğe gidilip gidilmeyeceği sorusunu da gündeme getiriyor.
Yeni genel başkanın önceliği partideki çatlağı onarmak
Gerek parti içindeki muhalefet ve gerekse arka planda dikkatlerden kaçmayan katolik-protestan çekişmesi, yeni genel başkanı önümüzdeki dönemde oldukça zorlayacak. Bilhassa Merkel’e karşı parti içi muhalefetin şimdilerde Kramp-Karrenbauer’e yöneleceği kesin. Bu anlamda, başbakanlığı uhdesinde tutan Merkel’e yönelecek tüm eleştirilerin hedefinde Kramp-Karrenbauer olacak. Bu dönemde yeni genel başkanın en büyük görevi, parti içinde derinleşen muhalefet çatlağını onarmak ve Merkel’in arkasını sağlam tutmak olarak görünüyor. İronik bir şekilde, burada göstereceği başarı Kramp-Karrenbauer’i Merkel’in gölgesinden kurtaracak yol olarak görünüyor.
Yeni genel başkanın en büyük hedeflerden biri de 2019 da yapılacak eyalet parlamentosu seçimleri ve 2019 Mayıs ayında yapılacak genel seçimlere partiyi hazırlamak olacak. Geçtiğimiz dönemlerde yapılan Bavyera ve Hessen eyalet parlamento seçimlerinde oldukça büyük oy kayıplarıyla ağır seçim yenilgileri alan CDU’nun yeni dönemde nasıl sonuçlar alacağı ayrı bir merak konusu. Genel başkanlıktaki kan değişiminin seçimlerde istenen başarıyı getirmemesi halinde, Merkel ile birlikte Kramp-Karrenbauer’in siyasi kariyerinin de başlamadan bitmesi mümkün.
Önümüzdeki seçimleri sadece muhalefetteki partiler ve AfD değil, parti içindeki Laschet ve Klöckner gibi ağır toplar da pusuya yatmış bir şekilde bekliyor. Genel başkanlığa aday olmayan bu iki isim, zaman zaman verdikleri beyanatlarda eğer başbakanlık adaylığı söz konusu olursa düşünebileceklerini ifade ederek, en geç 2021 Eylül ayında boşalacak Merkel’in koltuğunda gözleri olduğunu saklamıyorlar.
Hükümet ortağı sosyal demokrat SPD’nin yeni genel başkan hakkındaki düşünceleri ise oldukça karışık. Eski başbakanlardan Schröder, CDU’nun genel başkan olarak Merz’i seçmesi gerektiğini, bu şekilde iki büyük partinin koalisyonu devam ettirebilecek bir iş birliğinin mümkün olabileceğini ifade etti. SPD yönetimi ise Kramp-Karrenbauer’in genel başkan olmasının koalisyonu etkilemeyeceğini, Merkel’in başbakan olmasının önemli olduğunu beyan etti. Alman Yeşilleri ise yeni CDU genel başkanı için umutlu. Merkel ile anlaşmanın zor olduğunu, 2017’de akim kalan CDU-Yeşiller koalisyon görüşmelerine bakıldığında, Kramp-Karrenbauer ile daha rahat anlaşma imkanının olduğu gerekçesiyle, bu koalisyonun gerçekleşme ihtimalinin çok yüksek olduğunu her fırsatta dile getiriyorlar. Bu noktadan hareketle önümüzdeki dönemde oldukça sıkı bir muhalefet uygulayarak, CDU/CSU ve SPD koalisyonunun sona ermesi için ellerinden geleni yapacaklarını saklamıyorlar. CDU ve Yeşiller arasındaki bu tuhaf ilişkide, öne çıkacak olan yeni gücün Alman Liberalleri FDP olabileceği belirtiliyor. FDP’nin partinin elit kesimini kendisine çekebileceği ve bu şekilde CDU’nun düşüşünün devam edeceği öngörüsü Alman siyaset çevrelerinde hakim.
Parti üst yönetimi AfD’ye giden oyların peşinde
Genel başkanlık yarışından önce adayların söylemlerine baktığımızda, bütün adayların siyasetin sağında yer aldığını, Merz’in geçmişte “öncü kültür” ve yabancılar hakkında ifadeleri, Spahn’ın partinin muhafazakarları tarafından desteklendiğinin saklanmaması, en ılımlı olduğu düşünülen Kramp-Karrenbauer’in dahi ısrarla katolik söylemleri ortaya koyması, yeni seçilen genel sekrterin AfD’ye giden oyların geri kazanılması gerektiğini ifade etmesi, CDU tarafından önümüzdeki dönemde uygulanacak politikaların istikameti hakkında bir ipucu veriyor. Merkel ile tüm eleştirilere rağmen göçmen ve yabancı politikalarında insani bir çizgi izlemeye çalışan Almanya, yeni genel başkan ve üst yönetim ile daha dini ve sağcı bir söylemin içerisine çoktan girmiş durumda. Parti üst yönetimi, özellikle AfD’ye giden oyların geri kazanılması uğruna, Merkel’in, dolayısıyla hükümetin politikalarına karşı politika ve söylemler üreteceklerini de saklamıyorlar. Bu açıdan baktığımızda, yeni genel başkanın AfD’ye karşı yürütülecek siyaset ve söylemlerde mevcut durumu koruyacağını söylemek mümkün.
Yeni CDU genel başkanını ve yönetimin bekleyen en önemli mesele şu anda, genel kurulda parti içinde ortaya çıkan derin çatlağı onarmak görünüyor. Öte yandan Merkel’in beklenmedik bir şekilde 2021 yılı öncesi başbakanlığı bırakması ya da koalisyonun son bulması ihtimalini dikkate alarak, CDU içindeki başbakan adayları -buna Kramp-Karrenbauer dahil- şimdiden pusuya yatmış bekliyorlar. Hükümetin, daha doğrusu Merkel’in politikaları ile partinin söylem ve politikalarında büyük bir ayrışma olacağı kesin. Bu söylem ayrışmasının nasıl ve hangi boyutta olacağını önümüzdeki altı ay içerisinde yapılacak seçimler belirleyecek.
Son 10 yıldır siyasetinde yenilikten uzak çalkantılı bir dönem yaşayan Almanya’da siyasetin suları durulmayacak görünüyor. Merkez partiler küçülürken, kenardan gelen küçükler sürekli oylarını artırıyor. Bu durumu görerek ve bilerek başbakanlıktan çekilen Merkel’in 2021 yılına kadar başbakanlıkta kalma planları ise pek çok siyasi aktörün başarısına ya da başarısızlığına ve yapılacak seçimlere bağlı görünüyor.
[Muhterem Dilbirliği Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü'nde çalışmalarını sürdürmektedir]
Almanya’da merkez siyaset iyice sağa yöneldi
Tools
Typography
- Font Size
- Default
- Reading Mode